Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19 °C
Parçalı Bulutlu

Bir Falcının Kendi Kaleminden Hayatı ( Mistik Abla ) 2. Bölüm

FAL
08.08.2019
1.424
A+
A-
Bir Falcının Kendi Kaleminden Hayatı ( Mistik Abla ) 2. Bölüm

 

Mistik%2BAbla%2B2%2BB%25C3%25B6l%25C3%25BCm
Bir Falcının Kendi Kaleminden Hayatı ( Mistik Abla ) 2. Bölüm

 

-Bölüm 2– KIRMIZI BOYA

   Bodrumda yaşadığım olaydan sonra her şeyden daha çok korkar bir hale gelmiştim… Aileme olup biteni anlatıyordum fakat henüz 5 yaşında olduğum için, evdeki herkes benim hayal dünyamın çok geniş olduğunu ve hiç arkadaşım olmadığı için can sıkıntısından birşeyler uydurduğumu düşünüyorlardı.
Bulunduğumuz o eve  taşınalı henüz birkaç ay olmuştu ve benim aklıma o zamana kadar dışarı çıkıp diğer çocuklarla oyun oynamak yerine sadece resim çizmek geliyordu.Renkli boyaları seviyordum çünkü içinde bulunduğum hayat bana yeterince renkli gelmiyordu.Yaşadığım olumsuz durumların tesiri ve korkusu ile eskisi gibi doğa üstü varlıkları çizmekten vazgeçmiştim ve çizimlerim insanlar, doğa ve hayvan temalarından oluşuyordu…Ben bıkmadan usanmadan küçük dünyamda onlarla ilgili hayaller kuruyor ve anlatmaya başlıyordum…
” Bilirsiniz ki; tarot ve falın diğer türleri resim ve obje yorumlama sanatıdır,sanırım bende burada resim yorumlama sanatına ilk adımımı atmış oldum…”
 
 Birgün, benim bu hallerimden artık hoşnut olmayan annem, sokaktaki diğer komşu çocukları ile tanışıp kaynaşmam için beni artık dışarıya çıkarmaya karar vermişti..
Ben de de bir mahcubiyet, bir utangaçlık sormayın…Abilerim, evin küçüğü olmamdan dolayı benimle sürekli dalga geçip, şakalaştıkları için ; başkalarınında aynı şeyi yapmasından tedirgin oluyordum ve kimse ile doğrudan diyaloğa giremiyordum.İlla ki annemin yanımda bulunmasını istiyordum.Sokaktaki çocuklar ”sanki benimle oynamak istemiyor” gibiydiler ve ben bu duruma çok üzülüyordum…Annem yanımda duruyor durmasına lakin birkaç dakika geçtikten sonra kendi halimizde oynayalım diye yanımızdan ayrılıyor, sonrasında ise çocuklar benden uzaklaşıp beni oyun dışı bırakıyorlardı. Bu durum bir kez değil, iki kez değil, ne zaman dışarı çıksak böyle oldu…
”Acaba çok mu çirkindim? ”diye düşünüyor ve üzülüyordum…
     Birgün karşı dairemize bir teyze ve eşi taşındı, kadının adı Nurten, eşinin adı Süleyman…Nurten Teyze ile annemin ilk günden kanı birbirine ısındı ve gündüzleri onlara oturmaya gidip gelmeye başladık,onların evinde oturup kadın sohbeti dinlemek hoşuma gidiyordu…Nurten Teyze’nin eşi hocaymış lakin cami hocası değil, büyü yapan, cinleri olan hocalardan…

   Günlerden bir gün yine biz annemle Nurten Teyzelere gittik oturuyoruz, tabi ben çocukluğun verdiği meraktan diğer odaları bakmak istiyorum çünkü daha önce başkalarının evini görmedim…Annem göndermek istemiyor ama iki kadın sohbet ederken laf lafı açtığı için ben ilk fırsatta tuvalete gitme bahanesiyle odadan çıkıp diğer odalara göz atıyorum derken bir odaya geliyorum.
”İçerisi biraz ağır kokuyor, hacı esansı gibi lakin yanmış oduna benzer bir koku ; burası bir salon, evet salon fakat 3 duvardada camlı vitrinler ve vitrinlerin içerisinde yüzlerce kalın kitaplar var.Yerde halı yok, tam ortada bir masa , üzerinde gaz lambası, divit kalem, küçük cam şişe içerisinde kırmızı boya, üzerlik otu ve tesbih var.
”Masanın üzerindeki objelere dokunmaya başlamıştım ve ilgimi çeken şişedeki kırmızı boyayı elime alalı henüz saniyeler olmuştu ki;
 ”Annem kapıda bitiverdi” ve !!! *Tiz bir ses tonuyla*
-Özleeeem ,ne işin var orda, ben sana başka odaya gitme demedim mi? Akşam babana söyleyeceğim, baban seni gebertecek !
  Korku ve paniğe kapılarak elimdeki şişeyi ”bammm” diye düşürüverdim!!…
Düşürdüm ama hem korku hemde şaşkınlık içerisindeyim bukez!”Çünkü şimdiye kadar hiç böyle güzel kokan bir boya görmemiştim!!! Odanın içerisindeki tuhaf koku gitti ve yerini sanki gül bahçesi sardı!”
Nurten Teyze ”Eyvaaaah” dedi!
Ben kötü birşey yaptığımın farkındaydım ama yeterince değil. Sonra Nurten Teyze söyledi; Meğer o küçük şişenin içerisindeki şey boya değil, safranla yapılan özel bir mürekkepmiş ve büyü işleri için kullanılıyormuş.
”Süleyman Amcan çok kızacak, o mürekkeple muska yazıyordu” dedi.
”Bende düşünüyorum, muska nedir?, resim gibi mi? ”
”Demek ki Süleyman Amca’da benim gibi resim yapmayı seviyor” diyorum içimden… Neyse biz eve geçtik, annem bana çok kızdı ve babam işten gelip akşam yemeğimizi yedikten sonra benim korktuğum konuyu açtı…
-‘Hüseyin, bugün Nurten Hanımlara oturmaya gittik, kızın kabahat yaptı, yanımdan izinsiz ayrıldı, masanın üzerinde Süleyman Bey’in mürekkebi varmış onu yere düşürüp kırdı ne yapsak bilmem, kaç paraysa ödeyelim böyle olmaz” dedi…
Babamda; -”tamam sizin canınız sağolsun, sor bakalım birazdan müsaitlerse bir gidelim ,ederi neyse verelim ”dedi…
Annem müsaitler mi diye zillerini çaldı, bende hemen guaj boyalarımdan kırmızı olanı cebime koydum ve müsait olduklarını söyledikten sonra hep beraber ailecek karşıya geçtik. İlkkez ailecek onlara gidiyorduk çünkü babam ev oturmalarını pek sevmeyen,kimseyi rahatsız etmek istemeyen biri..
Çay demlendi ve fasıl başladı…
Babam; -”Süleyman Bey,bugün bizim yaramaz kız istemeden sizin odanıza girip mürekkebinizi kırmış. Parası neyse verelim, mahcubuz doğrusu”dedi..
Süleyman Amca, kırlaşmış sakalını ovuşturdu; -”olsun önemli değil” dedi.
Ben de cebimdeki boyayı çıkarıp; -”Süpriiizzz! Süleyman Amca, bende bu kırmızı boya var ama sizinki gibi güllü parfüm kokmuyor ” diyince bizim hoca bastı kahkahayı  -”Yavrum hiç önemli değil, sen benim torunumsun, sen resim yapmayı çok seviyormuşsun, zatlar bana söyledi, bir dahakine bize gelirken hepsini getir beraber resim yapalım” dedi…Bir kaç saniye düşündüm ve sordum ”zatlar kim ki? ” Süleyman Amca başladı anlatmaya ; ”zatlar benim yardımcılarım ,ben soruyorum onlar söylüyor”…
Ben,” bana zatları gösterir misin ?” diyorum ,Süleyman Amca -” biliyorum arkadaşın yok merak ediyorsun” diyor…-”Süleyman Amca’da herşeyi biliyor” diyorum..
Biraz sonra babam ,Süleyman Amca, Nurten Teyze ve annem koyu bir sohbete girdiler…Bir hocanın evinde konu ne olabilir ki büyüden ve cinlerden başka??
Benim babam cin, büyü, muska … bu tarz şeylerin hurafe olduğunu düşünen biriymiş ve bunu da Süleyman Amca’ya söyledi.
Babam; -”Süleyman Bey, siz zatlar diye cinlerden bahsediyorsunuz değil mi? ”dedi…
Süleyman Amca ”evet ben onlara cin yerine zatlar diyorum çünkü hepsi de insanlar gibi ayrı kişiliklere sahip varlıklar fakat iyisi de var kötüsüde, bu nedenle kötüsünü musallat etmemek için halk arasında söylenen cin kelimesini doğrudan söylemiyorum, benim cinlerim  benim zatlarım ”dedi…
-Babam inanmıyordu ama sanki çokta meraklıydı…
-”Süleyman Bey, hadi bana onları göster ”dedi.
 Annemde; ”aman Hüseyin, yapmayın böyle şeyler ,bir de musallat olurlar dedi” Süleyman Amca ”tamam göstereyim ” dedi ve….
—Devamı Gelecek—-

okuokubil.com

1. BÖLÜMÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Arkadaşlarınızla Paylaşın:
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.