Uzay ve Zihin
Uzay ve Zihin |
Son derece gizemli,son derece sessiz,son derece sonsuz…ve ürkütücü bir büyüklük… Uzay;dingin,engin,sade ama zengin,suskun ve yorgun…
Karanlıklar içinde ışıklı parçaları,kocaman sanılan ona göreyse zerreden ibaret kürreleri ve duruyormuş sanılan hızlı koşuları,amaçsız görünen planlı ve zamanlı devinimi ile muhteşem kompozisyon…
Üzerinde bilimin,felsefe ve sanatın,çokça durduğu,yorumladığı,anlattığı başka hikayeleri de olan bu fenomen acaba gerçekten neyin nesi!?.
Eski çağlardan günümüzde yapılan birçok yorum ve anlatı vardır uzay hakkında;mistik,ezoterik,felsefik…bununla beraber bir de çıplak gözle izleyerek başlanan ve sonunda insan merakının ve faktörünün devreye girerek ürettiği,bilim ve teknolojinin sunduğu alet,araç ve aygıtlarla rasat edilen,araştırılan ve hatta deneyimlenen bir gerçeklik oluverdi uzay.Lakin hakkında her geçen gün daha fazla şeyler bildiğimizi sandığımız bu fenomenin aslında gizemli dünyasında keşfedilmeyi bekleyen ne kadar daha hazineler olduğu konusunda aklımızın ve muhayyilemizin hala yetersiz kaldığını da düşündüğümüze şüphe yok.Her bir köşesinde,bucağında ayrı fiziksel yasallıklar olduğunu,farklı bir mekansal tasarımdan ve zamansal örgüden oluştuğunu ve ölçlülemez bir matematiksel varlığı olduğunu düşündüğümüzde,uzayın tanımlanması hususunda;sadece aklımızın değil,hayal dünyamızın da kavrama yeteneğini aşan ve buna dil açısından bir nosyon,tabir ve ifade bulma konusunda adeta çaresiz kaldığımız ama basitçe ”uzay’ olarak adlandırdığımız bu alanı ben eğer özgür bir ifade ile betimleyecek olsaydım”Tanrının Zihni” olarak betimlemeyi münasip görürdüm.Ne var ki mahiyetni anlayamadığımız,kavrayamadığımız her şey de olduğu gibi,bu türden, işe yarar bir anlamaya hizmet eden tabirsel bir modellleme yapmanın,farklı düşünceleri ve kavramaları mümkün kılabilip konuları,nesneleri,olguları tanımlamalarımızı zenginleştirebileceğini düşünüyorum.İşte bu yüzden, tasarım harikası olan bu eşssiz mutlakiyetin ancak tanrısal bir sanatsal galeriye mekanlık eden seyirlik kısmı bende bu tabiri istihdam etme tercihi oluşturmuştur..
Uzay hakkında elde edilen gerçekler bazen mitlerle paralellik arzetse de ortaya konulmuş paradigma ve kabullerin sayıca azlığı da mitlere olan daha yoğunluklu itibarın,inancın ve ilginin nedenlerinden birisi olabilir.Bir de insan inanışlarının,bilmelere karşı daha baskın ve dominant bir karakterde düşünce ve davranışlarımızı belirliyor ve etkiliyor oluşu, konulara özgü daha zengin bir edebiyat sunabilmektedir aslında.Zaten sosyal hayatımız içerisinde var olan tüm konuşmaların,söylemlerin ve yazınların analitiği incelendiğinde aslında bilinen şeylerin tekrarı üzerine değil inanılana şeylerin ikrarı üzerine bina edilen eylemler olduğunu farkederiz,yani aynı şeyleri bilen kişilerin o bildikleri şeyleri konuşmaları gereksiz bir tekrar olacaktır/olmaktadır,halbu ki farklı bir yorum veya inanış yada biliş varsa;konuşmak,yazmak anlamlı olacaktır,kısacası herkesin herşeyi ayn şekilde bildiği bir ortamda konuşma olmayacaktır,edebiyat olmayacaktır,ve böylece iletişim de olmayacaktır ve dinamizm yerine statik bir dünya ya ulaşılacaktır,işte bu formasyon üzerinden dahi ulaşılabilecek olan şeylerden biri;uzayın,zamanı ve mekanı kullanırken ortaya koyduğu bu durağan yürüyüşün,konuşmasız anlatışın, ve sessiz müziğin,sanki bir Tanrısal zihnin eylemsel görüntüsünü resmeden bir portre olduğu tahayyülüdür.
Bu modelleme üzerinden hareket edecek olursak,insan zihnini de bir uzay olarak tasarlamak anlam kazanabilir,nitekim bizlerin sahip olduğumuz zihinlerin yapısı incelendiğinde aynı uzay da olduğu gibi,tahsil edilen hakikatlerin ne kadar zayıf ve yetersiz olduğunu göreceğiz,ve zihnimizin işlem süreçlerinin çok karışık bir yapıda hareket etmekte olduğunu niçin ve nasıl bir karakterde çalıştığını henüz bilemediğimizi biliyoruz olduğumuzu da..yine de ,zihin bir evren mantığı ile işlemektedir diyemeyiz ama iki yapının benzerliği üzerinden bir korelasyon kurarak yada varsa bunu ortaya koyarak belli mesafeler kat edip yeni keşifler çıkarabiliriz.mesela uzay-mekan için kullanılan hızsal kavram ”ışık yılı”,uzak mesafeler arası ölçümün anlaşılması açısından hızsal bir büyüklüğün ifadesinde kullanılır ve teolojik varlıklar olan meleklerin,semalar arası yolculukta buna benzer hızlarda hatta daha da hızlı ilerleyebildiği,mesafe katettiği anlatılır.işte bunun gibi zihinsel süreçlerde işleyen sinirsel yapılarımızın aksonlar vasıtası ile iletişim kurmasının dinamiği ve mesela sürekli öğrendiğimiz bilgilerin,yaşadığımız anıların,istediğimiz anda tekrar hafızaya aktarılarak işlenebildiği gerçekleri,unuttuğumuzu sandığımız şeyleri tekrar hatırlamak için nasıl bir yol izlememiz gerektiğini,aslında zihin-uzay teorisi ve pratikleri üzerinden tekrar yorumlayarak yeni gerçeklere ulaşabilmenin imkan dahilinde olduğunu dikkate alabiliriz.Bunun benzer örneklerini çoğaltıp,salt aklın ve bilimin ışığında,tefekkür ederek ve çalışarak,insanlık tarihinin devrimsel buluşlarına yenilerini katabiliriz.
işte bu bağlamda,uzayın/evrenin aslında tanrısal bir zihn,insan zihninin de bu gerçekliğn otonom olarak deneyimlendiği ve benzer aksiyomların icra edildiği nötr bir dinamik olduğunu ve bütüne etki etmek hürriyeti ve ehliyeti bulunan ama bu etkisinden de payını etki türüne göre alan küçük ve ayrı bir evren olduğunu söyleyebiliriz..niceliksel olarak Uzay kadar büyük olmasa da uzayı da içine alacak kadar kapasitifi ve tanımlaması güç bir niteliği olan zihin dünyamız,uzayın sırlarını ve sınırlarını araştırırken kendi sırlarını da keşfedecek,yada tam tersi bir şekilde kendisini araştırırken uzayı,keşfedebilecektir,..Ve böylece kendi uzayında bir dünya kurabilmek belki de bu manada insan zihninin ereği olacaktır…
Mestiyar